16 Aralık 2007 Pazar

Aksiyona gel!


Harikasınız!

18 Kasım 2007 Pazar

X-Large teyze

Geçen Çarşamba akşamı işten eve dönerken yanıma oturan X-Large teyze; Koca vapurda yer mi yoktu?
Oturmaya çalıştığın koltuk zaten 2 kişilikti ve kontenjanı dolmuştu.
Tank gibi bedeninle aradaki küçücük boşluğa nasıl sığabilirsin ki? Bunu düşünmen bile abes.
Oturmaya karar vererek kucağıma çökmen ve bacaklarımı öğütmen de cabası.
Zor attım kendimi yanından, farketmişsindir. Ama umrunda mı? Sanmam.
Kocaman cüssenle kendini bırakıverdin bir anda, akşam akşam sarstın bütün bünyemi.

13 Kasım 2007 Salı

Tek seferde 3 kesik

Traş olurken genelde kendimi hiç kesmem, ancak dün dalgınlıkla öyle bir kesik attım ki, kullandığım jiletin markasını kesiğe bakarak tahmin edebilirdiniz.

"İyi ki Mach 3 yerine Fusion kullanmıyorum!" dedim içimden. 3 yerine 5 kesik te olabilirdi.

Her zaman iyi yönünden bakmak lazım, değil mi?

11 Kasım 2007 Pazar

Başarı hikayeleri

Övünmek gibi olmasın ama gerçekten iyi bir mizah anlayışına sahibimdir. Bir karikatür beni kolay kolay, değil güldürmek, tebessüm bile ettiremez. Ancak zaman zaman okuduğum ya da gördüğüm şeyler beni gerçekten güldürecek içeriğe sahip olabiliyor.

Kariyer.net'teki "Başarı hikayeleri"ni hiç okudunuz mu? Ben okuyorum ve aşağıdaki gibi absürd metinlere rastlayıp bayağı bir gülüyorum. Okumadınızsa, arada bir bakmanız için oradan bir alıntı yapacağım;

"Kariyer.net'e üye olduğumdan itibaren en az 10 işyeri tarafından çağrıldım görüşmelere. Ya istediğim gibi değildi ya da deneyimsiz olduğum için ben onların istedikleri gibi olmadım. Bir ara bunalıma girdim ama şimdi güzel bir firmada deneyimsiz olmama rağmen kendimce yükselebiliceğime inandığım bir pozisyonda işe başlıyorum. Size tavsiyem yılmayın, usanmayın, Kariyer.net'ten ayrılmayın. Kariyerinize Kariyer.net'te başlayın. Kariyer.net'e teşekkürler. Sevgilerle... "


Sandım ki arkadaş Türkiye'de istihdam olanağı olmayan, gelişmemiş ya da henüz var olmayan bir iş alanında, ne bileyim, "Yapay Zeka Mühendisliği" gibi bir alanda kariyer yapmak istiyor. Bir bakıyorum ki, kasiyer olmuş.

Yoo, hafife almıyorum ama, "Acaba aradığı neydi?" diye merak ediyorum, zira pozisyonun yanı sıra, şirketin çalışma şartları hiç te iyi değil, biliyorum.
Eh, herkesin hedefleri ve beklentileri farklı...

5 Kasım 2007 Pazartesi

Mim-Şiir

Hüseyin beni mimlemiş. Şiir olayı ile de anlamadığımdan (ya da yeterli romantizme sahip olmadığımdan diyelim) hiç aram yoktur. O yüzden yandaki dörtlüğü (Fight Club'da Tyler Durden'ın kulüp üyelerine dövüşten önce yaptığı bir konuşma) çevirip önünüze getireyim en iyisi, çok benimsediğim ve sevdiğim bir kıtadır...

"Beyler, biz tarihin ortanca çocuğuyuz, gidecek yerimiz ya da amacımız yok.
Ne büyük savaşlar gördük, ne de büyük krizler. Bizim savaşımız, ruhsal bir savaş.
Büyük krizlerimiz, kendi hayatlarımız. Hepimiz TV karşısında bir gün milyoner, rock yıldızı ya da film artisti olacağımıza inandırılarak yetiştirildik...

Ancak, olmayacağız.
Bu gerçeği yavaş yavaş öğreniyoruz.
Ve gerçekten çok, çok öfkeliyiz!"


Bir de şu mim olayını kim nasıl başlatır, nereden aklına gelir, sonrasında bir tatmin duygusu hisseder mi hiç bilmem. Sanırım bu, insanların depremden ölesiye korktukları 97-98 yılları arasında bizim kendi aramızda "tepkisel mizah" amacıyla bağırarak "bu akşam çok büyük bir deprem bekleniyormuş içeriden haber geldi!" diye konuşmamız ve insanların bu konuşmalarımızı duyarak irkilmeleri, telefonlarına sarılmaları, akabinde bir kaç saat içerisinde küçük çaplı bir kaos yaratmamız ve kendi kendimize bununla eğlenmemiz gibi bir şey olsa gerek...

21 Ekim 2007 Pazar

Kurşun

Hiç elinize bir silah aldınız mı?
Silah derken, öldürmek için, özellikle insan öldürmek için yapılmış olanları kastediyorum. G3 gibi...

Askerlik yapana kadar elime hiç silah geçmemişti. Yalnızca su tabancası ve bilgisayarda oynadığım First Person Shooter tarzı oyunlar ile sınırlı olan silah tecrübem, askerlikle başladı (ve son buldu).

Çok iyi bir atıcı olduğumu bilmiyordum. Kışlada hijyen sorunlarından dolayı lens kullanmadığımdan, soğuğun ve yağan yağmurun altında, gözümdeki gözlüğün de handikapıyla başarısız olmam gerekirken, attığım hiç bir atışı kaçırmıyordum. O zamanlar, yalnızca tahtaya mermi sıkıyordum. Her seferinde de o tahtada birbirine yakın 3'er tane delik açıyordum.
Ta ki, G3 piyade tüfeğinin bir insan üzerinde yapacağı tahribatı profesyonel bir askerin ağzından duyana kadar.

"Tetiğe bastığın anda, daha mermi namludan çıkmadan silah içerisindeki yivler, mermiye dönme etkisini yaratır. Mermi namludan 800 m/s gibi bir hızla çıkar ve dönerek hedefine ilerler, etkili menzili 800 metredir, ancak bana soracak olursanız 1500-2000 metreden de bir insanı rahatlıkla öldürebilir çünkü azami menzili 4000 metredir. Etkili menzil içerisinde mermi hedefe varırsa, önden 3 cm arkadan ise kocaman bir delik açarak vücudu terk eder. Mermi ilerlerken döndüğü için iç organlarını da paramparça eder ve hedefe yaşama şansı bırakmaz..."

Bu açıklamayı duyduktan sonra elimdeki ölüm makinasına daha da saygıyla yaklaştım. G3'üm olmadığı için evimi terörist saldırısına karşı savunmakta zorlandığım bir kabus bile gördüm.

Atış yaparken hiç bir şeyi düşünmeyin derler. G3'ün yarattığı tahribatı öğrendikten sonra atış yapmaya daha az hevesli oldum. Attığım mermilerin havada giderken çıkardığı öfkeli çığlığı, her seferinde bunun gerçek bir hedefe sıkılmadığı için şükretmeme sebep oldu.

Bugün yaşamı ve ölümü yine düşündüm.
Kendimi düşündüm, doğu'da olabilir, orada görev yapıyor olabilirdim.
Bir hayatım var, bir ailem, beni seven bir insan, benden beklentileri olan diğerleri. Dostlarım, arkadaşlarım, tanıdıklarım.
Bir geçmişim var, eğitimim, öğrenimim, kariyerim.
Hedeflerim var, isteklerim, beklentilerim, umutlarım.
Hepsini, nereden geldiğini bilemeyeceğim tek bir kurşun ile terk edebilirdim.
Bunun hesabı kime kesilirdi o zaman? Kim suçlanırdı? Kime kızılır, kime bağırılırdı?
Bu soruların cevabı belli değil ama, kime ağlanırdı? sorusuna, bana diye cevap verebiliyorum.

Bugün ve daha önceden kaybettiğimiz genç arkadaşlarımız, bu vatanın evlatları için durum aynı. Onların da geçmişi, beklentileri ve umutları vardı, onların da sevenleri, bekleyenleri vardı, onlar da bir gelecek kuracaklardı kendilerine.
Yaşama fırsatı verilseydi.

Bütün hepsine son veren ve büyük acıları başlatan, bir kurşun.

Bir tahtaya bile kurşun sıkmak zor iken, bu kadar kolay mı kurşun sıkabilmek 19 20 yaşındaki çocuklara?
Bunu yapabilecek köpekler için umut ettiğim tek şey, kendilerine yakışan cezaya bir an evvel sahip olmaları.

Ruhları şâd olsun, ailelerine sabır, tüm halkımıza da selâmet diliyorum.

18 Ekim 2007 Perşembe

Yeni eğilim







Bir süpermarket'in çok satanlar listesi.

11 Ekim 2007 Perşembe

Pilesentablal





Ömrümü yediniz ömrümü.

7 Ekim 2007 Pazar

Biz gömüyoruz, onlar yine yüzeye çıkıyor...

Şu BBG... Yine başladı, eskisi gibi izleyeni, seveni, takip edeni olmasa da var mı, var.
Keşke diyorum, şu Öykü Serter'i ısıran köpek komple, ısırmak yerine yutsaydı da bunlar başımıza gelmeseydi. Belki de hayvan başımıza gelecekleri önceden tahmin ettiğinden ısırmıştır, kimbilir?

Ben şu Doğa adındaki sürekli smokin giyen ve cins bir ses tonu ile karşısındaki insana gerizekalıymışcasına hitap eden ufaklıkla bozdum kafamı aslında. O öyle sinir vaziyette konuşurken, canım yüzüne nasıl bir yumruk patlatmak istiyor anlatamam...

Türkiye'm şu gereksiz insanları unuttu dedik tam, unutturmadılar, niyetleri de yok herhalde...

28 Eylül 2007 Cuma

İnsan kaynakları...

Not: Bu yazım, yazdıklarımı üzerine alınacak bazı kimseleri rencide edebilir, ne var ki bu, gerçekleri değiştirmez.

Çok rahatsız edici buluyorum ben bu ismi. İnsan kaynakları. Belki de birimin barındırdığı insanlardan dolayı öyle hissediyorumdur.

Neden rahatsız hissettiğime gelince,
-İK personelinin karşıma geçip, kendisince dünyanın en harika sorularını bana yönelttiği anda bana karşı takındığı bıyıkaltı, çokbilmiş gülümsemeleri olabilir,
-Bugüne kadar işe alım süreçlerinden başka bir şey yürütmemiş insanların performansımı, bilgi birikimimi ve tecrübelerimi aktarırken "ben dünyaları yarattım" edasıyla kayıtsız bir dinleyişe geçmeleri de olabilir,
-Ama kesinlikle, onlar gibi, benim gözümde üç kuruş değeri olmayan insanların, kariyerime iki dudağının arasından çıkacak kelimelerle etki etmesi en büyük nedendir.

Bir İK'cı nasıl olunur? Çok kolay, 2 3 aylık sertifika programlarına gidersiniz, ve işte oldunuz! Özel bir yetenek, inisiyatif veya çok çalışma gerektirmez. Hiç İK'cıların mesaiye kaldıklarını duydunuz mu? Hiç görmedim.

Aralarında tek tük çok kaliteli olan İK'cılar da mevcut, ancak maalesef Türkiye'de İK'nın durumu anlattığım durumda. Daha fazlası için...

Bugüne kadar şansım yaver gitti ve saçma sapan İK prosedürlerine kalmadan iyi işler yapma şansı buldum. Umarım bundan sonra da karşıma saçma sapan İK insanları çıkmaz, ya da en iyi ihtimalle, onlara pazarlık gücümün daha yüksek olacağı bir dönemde rastlarım.
En azından, sinirimi bozacak olası durumlarda hiç bir şey söylemeden çıkmaktansa, unutamayacağı 2 çift laf söylemiş olurum.

18 Eylül 2007 Salı

Nereden geliyor...

Nereden geliyor, bu arayış?
Bu, hayatın gizemlerini çözme ihtiyacı... Üstelik, soruların basiti asla cevaplanamazken.

Neden buradayız?
Ruh nedir?
Niçin rüya görürüz?

Belki de bütün bunları düşünmeden yaşasak daha iyi olur.
Araştırmadan, arzulamadan.
Ancak, insan doğası buna izin vermez. İnsan kalbi buna izin vermez.
Burada olma nedenimiz bu değil.

12 Eylül 2007 Çarşamba

Her saniye biraz daha azalıyor...

Hayatım konusunda sabırsızım.
Gideceğim yere hemen ulaşmak istiyorum, trafikte takılmaya dayanamıyorum, önümdeki gerizekalı yol kenarından geçen kadınlara bakacak diye yavaş gidiyorsa tepki gösteriyorum,
Bir filmi izledikten sonra kötüyse sinirleniyorum,
Bir dosya indirirken bağlantımın kopması beni çileden çıkarıyor,
Sıra beklemek beni rahatsız ediyor...
Bu anlarda aklıma hep şu düşünce geliyor: "hayatım saniye saniye akıp gidiyor ve geri gelmeyecek!"
Kaybetmeye sinirleniyorum.

Sıradan bir insan İstanbul trafiğinde işine gidip gelişlerinde bir günde, (en iyi ihtimalle bir saat gidiş bir saat dönüş olsa) ortalama iki saat kaybediyor.
Bir ayda 40 saat, yaklaşık 2 gün
Bir senede 480 saat = 20 gün
10 senede 4800 saat = 200 gün.

Motosiklet almak için en iyi neden.

Bu rakamlar kulağa çok boş geliyor, insan beklerken ömründen gidenin farkında olmuyor. Ancak bu bedeli aylık peşin ödediğinizi düşünsenize?
Karşılığında hiç trafikte takılmayacağınız söylense, 2 gün boyunca aracınızın içinde bekler misiniz?

5 Eylül 2007 Çarşamba

Zaman kötü...

Şurada demiştim ya, ne amaçla götürdüler acaba kızı diye.
Vitrin mankenine tecavüz eden şehir magandalarımız geldi bir an aklıma.
Umarım öyle bir kazaya kurban gitmemiştir =)

4 Eylül 2007 Salı

Tecrübe

İş ilanlarında çok sık görüyorum...

"Alanında 3-5 yıl tecrübeli" -Gerçekte ne demek istiyorlar?

"Aslında genç ve aptalları arıyoruz.... Delice çalıştırıp, az para verip sömürmek istiyoruz."

Bilimin imajı

Epey bir zaman önce gazetede "Gençler bilimi orta yaşlı asık suratlı erkek" ile özleşleştiriyor diye bir haber okudum. O zamanın Tübitak başkanı hanımefendi (hala aynı kişi mi, kimdir nedir, ilgilenmediğim için araştırmadım) açıklamalarda bulunmuş...

Hoşuma giden bir de laf sarfetmiş: "Türkiye'de insanlar tüp bebek yaptırıyor, olunca da
yatırlara gidip dua ediyorlar."

Muhteşem, değil mi? Bu davranışın altında sosyologları ilgilendiren bir olgu yatıyor. Ne yaptığının farkında olmayan bir sürü insan -ki onları suçlayamam, sadece cahillik, ama az da olsa sorgulama yok işin ucunda. Koyun gibi, manipule edilmeye mahkum.